Kız Kardeşler Eleştirisi ve İncelemesi

KizKardesler-05
Kız Kardeşler - Fragman

Onudaizledim.com’dan herkese merhaba. Emin Alper’in üçüncü uzun metrajlı filmi olan Kız Kardeşler 2019 yılında Altın Lale (Ulusal Yarışma), En İyi Yönetmen (Emin Alper), En İyi Kadın Oyuncu (Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel, Helin Kandemir), En İyi Özgün Müzik (Giorgos Papaioannou, Nikos Papaioannou), FIPRESCI Ödülü (Ulusal Yarışma) ödüllerini almıştır.

Benim için en çok beklenen filmlerinin başında geliyordu. Filmi merkezi sayılabilecek bir sinema salonunda izlememe rağmen seyirci bir elin parmaklarını geçmiyordu maalesef. Film devam ederken çıkanları da hesaba katarsak salonda iki veya üç kişi kaldığımızı anımsıyorum. Bu kalitede bir filmin 30 bin kişi tarafından izlenmiş olması kendi adıma çok üzüldüğüm bir durum.

Art House diyebileceğimiz filmlerin finansal anlamda zorluklar çekmesi bir yana bu zorlukları aşıp filmi bir şekilde çekmeyi başaran yönetmenlerinde gişede beklenen değeri görememesi sinemamız açısından oldukça üzücü bir durum. Nuri Bilge Ceylan Ahlat Ağacı filmiyle gişe eşiğini bir nebze aşmış olsa da yerli festival filmlerimiz hala bu sayının çok gerisinde. Elbette bir filmin kalitesi gişesi ile ölçülemez lakin bu filmlerin sürekli çekilebilmesi için maddi bir dayanak olarak gişe çok önemli bir rol oynuyor.

Kız Kardeşler filminin de Bakanlıktan gerekli desteği alamamış olması ve filmin neredeyse imkansızlıktan çekilemeyecek hale gelmesi neyse ki Alman yapım ortağı sayesinde çözülmüş.

Filmi izledikten daha sonra düşündüğüm şey bu filmin çekilememiş olması Türk sineması açısından büyük bir kayıp olacağıydı. Kız Kardeşler son yıllarda izlediğim yerli yapımlar arasında en yukarlarda yerini aldı. Yönetmen Emin Alper ve görüntü yönetmeni Emre Erkmen evrensel bir yapıma imza atmışlar.

KIZ KARDEŞLERİN DÖNGÜSÜ


Filmden kısaca bahsetmek gerekirse anneleri vefat etmiş ücra bir kasabada yaşayan üç kız kardeşin öyküsü diyebiliriz. Besleme olarak şehirde varlıklı ailelerin yanına verilmiş bu üç kız kardeşin başladıkları yer olan köylerine gelmesiyle hikayeleri yeniden şekillenmeye başlar.

Kızlardan en büyüğü olan Reyhan (Cemre Ebüzziya) besleme olarak gittiği şehirde arzularına yenik düşer ve yasak bir ilişkinin ardından bebeğiyle köyüne dönmek zorunda kalır ve burada köylülerin yarım akıllı olarak tanımladığı Veysel (Kayhan Açıkgöz) ile evlendirilir. Kız kardeşlerin en küçüğü olan Havva (Helin Kandemir)’ da besleme olarak gittiği evin hanımı ölünce köyüne dönmek zorunda kalır.

Ortanca kız kardeş olan Nurhan (Ece Yüksel)’da şehirde besleme olarak gittiği evde sorunlar çıkartınca köyüne geri gönderilir ve üç kız kardeş tekrar bir araya gelmiş olur.

Nurhan kız kardeşler arasından en başına buyruk ve asi olanıdır filmi izlerken aslında birkaç kez daha sorunlar çıkardığı için besleme olarak gittiği evden gönderildiğini öğreniriz. Anadolu’nun neresinde geçtiğini tam olarak anlayamadığımız bu hikaye aslında bu üç zıt karakterin bir odada tekrar buluşmasıyla budaklanmaya başlar. Yönetmen film ilerledikçe kız kardeşlerin çatışmalarını ve içsel yolculuklarını seyirciye ustalıkla sunmaya başlar.

Film başladığı andan itibaren geniş planları kullanarak sonu gelmez yolları ve engin dağları seyirciye göstermesi aslında bu kasabanın aşılmaz bir kapan olduğunu zihnimize kazımaya başlar. Bu kapandan kurtulmanın tek yolu besleme olarak şehre gitmektir. Besleme olarak gittikleri evde ev işlerini yaparlar çocuklara bakarlar ve karşılığında şehrin nimetlerinden faydalanarak köyden kurtulmuş olurlar. Kız Kardeşlerin babası Şevket (Müfit Kayacan) kızlarını besleme olarak vermeyi neredeyse bir saplantı haline getirmiştir çünkü şehirde ki hayatın onlar için çok daha iyi olacağını bilir.

Filmin bu kısmında şehirden ortanca kız kardeş olan Nurhan’ı sorun çıkardığı için köye geri getiren Necati (Kubilay Tençer) Bey kilit bir unsur olmaya başlar. Necati Bey kızların bu köyden kurtulmaları için bir bilet niteliğindedir. Nurhan, Necati Bey’e kendini affettirmek için uğraşır Havva ise onun gözüne girmeye çalışır. Çatışmalar, duygu harpleri, kasvetli uzun diyaloglar ve metaforlar bu kısımdan itibaren yoğunluk kazanmaya başlar.

Beklenenin aksine kadın karakterleri ezilmeye mahkum olarak değil tam tersine erkekleri domine ederek hayatları için kendi kararlarını kendileri alan ve erkeklerin üzerinde baskı yaratmış kadınlar olarak görürüz. Filmin sonlarına doğru Çehov Döngüsü diyebileceğimiz bir hikaye anlatımı etkisini iyice göstermeye başlar. Çehov’un Üç Kızkardeş oyunundan etkilenilmiş olduğu bu noktada biraz daha bariz hale gelse de bir çıkmazdan daha çok bir umut filmi olduğunu söyleyebilirim.


Emin Alper kadın karakterleri kelimenin tam anlamıyla kusursuz şekilde yaratmış.

Oyunculuklar ve oyuncu seçimleri çok başarılı. Özellikle Ece Yüksel son yıllarda izlediğim en iyi kadın performansları arasında yerini aldı. Taşra hikayesi denince akla gelen Nuri Bilge Ceylan’ın tarzına yakın bir film olduğu söylense de gerek anlatım gerekse bakış açısı farklı olduğu için iki yönetmeni en azından Kız Kardeşler filmi üzerinden benzediklerini düşünmüyorum. Emin Alper özgün bir biçimde bu döngüyü seyirciye pastoral bir şölen eşliğinde sunarak son yıllarda izlediğim en iyi yerli işlerden birisine imza atmış. Muhteşem bir sinematografi eşliğinde bu kız kardeşlerin hikayesine ortak olup dünyalarına bir nebze olsa da adım atmak benim için çok iyi bir deneyimdi.


Size üç nankör kız kardeşin hikâyesini anlatayım mı ?..

Yazı dolaşımı

Exit mobile version